Güneşin Altında Mum Işığı Aramaya Gerek Yok!

Güneşin Altında Mum Işığı Aramaya Gerek Yok!

Yayınlanma:
Güncelleme: 07 Aralık 2017 15:19
Güneşin Altında Mum Işığı Aramaya Gerek Yok!

İlki gerçekleştirilen ‘Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi’nin açılışı Şanlıurfa’da gerçekleştirildi. Açılışta konuşan İİKV İcra Kurulu Başkanı Isparta Milletvekili Said Yüce, konuşmasına “İnanç ile inançsızlık cereyanları arasındaki mücadele, tarihin hiçbir döneminde eksik olmamıştır” dedi.

İlki gerçekleştirilen ‘Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi’nin açılışı dün (30 Kasım) Şanlı Urfa’da gerçekleştirildi. Açılışa konuşmacı olarak iştirak eden İİKV İcra Kurulu Başkanı Isparta Milletvekili Said Yüce, konuşmasına “İnanç ile inançsızlık cereyanları arasındaki mücadele, tarihin hiçbir döneminde eksik olmamıştır.” cümlesiyle başladı.
“Tevhid inancının Hz. Âdem’den beri beşer âlemine yol gösterdiğini, inançsızlık cereyanının ise her devrin modasına göre farklı bir kılıkta ortaya çıkarak var gücüyle insanları Tevhid inancından uzak tutmaya çalıştığını” vurguladı.

Zamanın en büyük inançsızlık cereyanının “evrim teorisi” olduğunu savunan Yüce, “teori adı altında gizlense de, bilimsel bir teorinin niteliklerini taşımaktan uzak bir model olduğunu” ifade etti.
“Kâinatta hikmet ve gaye gibi mefhumları kökten inkâr eden bu bâtıl inanç sistemine göre her şey tesadüf eseridir, her şey kendi nefsi için çalışır, güçlü olan kazanır, güçsüz olan mücadeleyi kaybeder ve hayat sahnesini terk etmek zorunda kalır.” sözleriyle ‘evrim teorisi’ni batıl inanç sistemi olarak vasıflandırdı.

Her türlü ortamda insanların karşısına çıkan ve onların inanç ve düşüncelerini şekillendiren bir habis ruhtan ve hayatımızdaki etkilerinden kurtulmanın tek bir çaresi olduğuna dikkat çeken Yüce, bu çareyi konuşmasında şöyle açıkladı:

“YARATILIŞ” GERÇEĞİNİ BÜTÜN
İHTİLÂTLARIYLA KABUL ETMEKTİR.”
“Yüzyıllar boyunca insanlığa fazilet öğretmiş bir medeniyete, İslâm medeniyetine hayat veren değerleri tekrar hayatın bütün safhalarına hakim hale getirmektir. Daha doğrusu, kâinatı olduğu gibi görmek, gerçekleri saklamaksızın açıklamak ve hayata bakışımızı bu gerçeklerin üzerine bina etmektir. Özetle, “yaratılış” gerçeğini bütün ihtilâtlarıyla kabul etmektir.”

Bu gerçeği kabullenmenin en önemli sonucunun dilimizi düzeltmek olduğunu söyleyen Yüce, “İnançsızlık üzerine bina edilmiş bir dilin kelime ve tabirleri iletişimin bütün alanlarından ayıklanmalı; onun yerine, bizim medeniyetimizin asil ruhunu yansıtan bir lisan geliştirilmeli ve titizlikle korunmalıdır. Kâinat Yaratıcısının insanlığa her alanda rehberlik etmek üzere indirdiği Kur’ân-ı Kerim’in bakışımızı kâinata çeviren yüzlerce âyetinde kullandığı dil, yolumuzu aydınlatmaktadır. Güneşin altında mum ışığı aramaya gerek yoktur.” dedi.

“Bilimde, felsefede, eğitimde, medyada, haberlerde, belgesellerde, reklamlarda, sohbetlerimizde kullandığımız dil Kur’ân’ın diline hiçbir zaman ters düşmemelidir.” ifadelerini kullanan Yüce, bunun ilim, eğitim ve yayın işi olduğunu vurgulayarak, bu konuda yönetici ve eğitimcilere şu sözleriyle seslendi:

TOPYEKÛN BİR SEFERBERLİK HALİNE
BU DÂVÂYI OMUZLAMALI
“Yöneticilerimiz, akademisyenlerimiz, eğitimcilerimiz, medya mensuplarımız, sanatçılarımız, eli kalem tutan ilim ve irfan ehli, topyekûn bir seferberlik halinde bu dâvâyı omuzlamalı, birbirine destek olmalı ve ne yapıp yapıp bu milletin, İslâm âleminin ve beşeriyetin gelecek nesillerini inkâr cereyanlarının tasallutundan kurtarmalıdır. Bu toplantının böyle bir seferberlikte önemli bir kilometre taşı teşkil edeceğini umuyor ve Yüce Allah’tan başarılar niyaz ediyorum.”

“Zerre kadar aklı olmayanın bir zerresine bin Eflatun kadar bir ilim ve şuur vermek, bin derece divanece bir hurafeciliktir!”
Konuşmasının devamında, bu yılki “Nobel Tıp Ödülü’nün biyolojik saat olarak da bilinen sirkadiyen ritmini kontrol eden moleküler mekanizmaları keşfeden Amerikalı üç bilim adamı arasında paylaştırılacağı” haberini sert bir dille eleştiren Yüce, “1930’larda Ispartada da benim milletvekili olduğum il’de bir başka metin yazıldı.” diyerek bu buluşa, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin yazdığı Risale-i Nur Külliyatı’ndan şöyle yanıt verdi:

“Birincisi: Ey muannid münkir! Senin enaniyetin seni o kadar ahmaklaştırmış ki, yüz muhali birden kabul etmeyi, bir derece hükmediyorsun. Çünki sen mevcudsun. Ve basit bir madde ve camid ve tegayyürsüz değilsin. Belki, daima teceddüdde olarak, gayet muntazam bir makine ve hârika ve daima tahavvülde bir saray gibisin.

Senin vücudunda her vakit zerreler çalışıyorlar. Senin vücudun kâinatla, hususan rızık münasebetiyle, hususan beka-i nev’i itibariyle alâkadar ve alış-verişi vardır. Senin vücudunda çalışan zerreler, o münasebatı bozmamak ve o alâkadarlığı kırmamak için dikkat ediyorlar. Öylece ihtiyatla ayaklarını atıyorlar. Güya bütün kâinata bakıyorlar. Senin münasebatını kâinatta görüp öyle vaziyet alıyorlar. Sen zahirî ve bâtınî duygularınla, o zerrelerin, o hârika vaziyetine göre istifade edersin.
Eğer sen vücudundaki zerreleri, Kadîr-i Ezelî’nin kanunuyla hareket eden küçücük memurları veya bir ordusu veya kalem-i kaderin uçları, herbir zerre bir kalem ucu veya kalem-i kudretin noktaları, herbir zerre bir nokta olduğunu kabul etmezsen; o vakit senin gözünde çalışan herbir zerreye öyle bir göz lâzım ki, senin mecmu-u cesedinin her tarafını görmekle beraber, münasebetdar olduğun bütün kâinatı dahi görecek bir gözü ve bütün senin mazi ve müstakbel ve nesil ve aslın ve anasırının menbalarını ve rızkının madenlerini bilecek, tanıyacak yüz dâhî kadar bir akıl vermek lâzım geliyor.

Senin gibi bu mes’elelerde zerre kadar aklı olmayanın bir zerresine bin Eflatun kadar bir ilim ve şuur vermek, bin derece divanece bir hurafeciliktir!..”

BEDİÜZZAMAN NOBEL ÖDÜLÜ’NDEN
ÇOK DAHA FAZLASINI HAK ETMİŞTİ
“İşte böyle diyen Bediüzzaman aslında bu yıllarda Kur’an’ın nuruyla ve işaretleriyle yazdığı yüzlerce belki benzer keşfiyatıyla Nobel Ödülü’nden çok daha fazlasını o günlerde hak etmişti.” cümlesiyle Nobel Tıp Ödülü hakkında düşüncesini dile getiren Said Yüce, konuşmasını “Kur’an’ın ışığında bu tevhidi dilin her zaman dilimize, eğitim sistemimize, ana okullardan liselere, hatta üniversitelerin müfredatlarına bu dilin hâkim olmasının temennisiyle hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum.“ sözleriyle noktaladı.

HABERE YORUM KAT
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.