Isparta’nın Sahibi Kim?

Isparta’nın Sahibi Kim?

Yayınlanma:
Güncelleme: 15 Nisan 2012 13:51
Isparta’nın Sahibi Kim?

“Teşvik kapsamı illere girdik/giremedik” tartışmalarının yapıldığı şu günlerde, Nuri SELÇUK Beyin de son belediye meclisinde sorduğu “Isparta’nın sahibi kim?” sorusunun cevabını hep birlikte arayalım.

Isparta eğitim, sağlık, ulaşım, iklim ve gecekondusu olmayan gelişmiş yapısıyla yaşanabilir 3. kent gibi etiketi ile Cumhurbaşkanımız Süleyman Bey’in’in hepimizi esnaf değil de “memur” yapma sevdası ile ülkemizin gözbebeği Antalya’ya komşu olma dezavantajı ile maalesef bugünlere geldi. Keşke vakti zamanında Süleyman Bey’in elinde güç ve iktidar varken “bir köye bir ağa yeter” felsefesi yerine “hepimizin zenginliği bizim zenginliğimizdir” felsefesini tercih etseydi de aile fotoğrafındaki ülkemizin büyük sanayici dostlarından birkaçının Isparta’da halı veya hangi sektör olursa olsun yatırım yapmalarını rica etseydi. Hangisi buna hayır, derdi? Ve şehrimizde bunların birçok yan sanayi ve tedarik sektörü gelişseydi, nasıl olurdu acaba? Bugün Gaziantep, Denizli, Adana, Konya, Afyon, Bursa, Çorum ve Trabzon teşvik kapsamına giremediklerini ne denli sorun ediyorlar, düşünelim mi?

Gelinen noktada birçok kurum veya kişiyi istediğimiz teşvik kapsamına giremedik diye suçlamak ve teşhisi koymak pek mümkün. Ortada başarı varken herkes ucundan tutmak istiyor. Başarısızlık ortaya çıktığında ise hepimizin diğerine söyleyeceği çok şey var. Ancak, son otuz seneyi gözden geçirdiğimizde Demirel ve vekilleri Durutürk ve Çobaner, Doğan, Anavatan Partisi ve vekilleri, Çiller ve vekilleri, Altan Raşit Civan, Aybatılı, çifte kavrulmuş Günaydın, Balaman, Recep Özel, Erkan Mumcu, M. Said Dilek, Armağan, Korkmaz ve vekil Bilgiçler gibi isimler aklımıza geliyor. Hepsinin şehrimiz adına hizmet etmeye çalıştıklarını söylersek yanılmayız sanırım. Bu isimlerden her birisi birikimi, bilgisi, sosyal sermayesi veya parti ve hükümetteki statülerine göre hizmet etmeye çalıştılar. Bunların her birini gaflet veya hıyanet ile itham etmek vicdana el vermez. Hepsinin hizmet adına gayreti var, çalışması var.

Bugün itibarı ile ben, bir belediye meclis üyesi olarak teşvikte arzulanan hedeflere gelemedik diyenler ve onlara siyaseten cevap verenlere bir arkadaşımı tavsiye ediyorum. Bu dostum kaybettiği zaman, büyüklerin ifadesi ile düştüğü yerden bir avuç toprakla kalkar. Ben artık kaybettim, yapacak bir şeyim kalmadı demek yerine en kötü şartlarda bile mutlaka yapılacaklar vardır, diyerek bulunduğu şartta insan olarak kendisine düşen rolü oynayıp ye’se kapılıp umutsuzluğa düşmeyerek, bir dahaki sefere kaybetmemek için ne gerekiyorsa yapmaya gayret eder. Elzem varken, lazımla uğraşmaz. Ve bu gayretinin karşılığını er-geç de görmüştür.

Bir örnek verelim. Bir babanın evlatları var. Hepsi evli barklı evlatların. Babanın evlatları arasında “baba” sıfatı ile verdiklerini evlatlarının sorgulama hakkı var mıdır? Cevap, hayır. Zira baba (mesela devlet) evlatlarının eğitim, kültür, sağlık/selamet, beceri, potansiyel, gayret, istek ve cesaretlerine göre kendince değerlendirme yapmakta ve evlatlarına dağıtacaklarını da böyle kriterlere göre belirlemektedir. Eşitlik yok, adalet var. Kimi evlatlarına az vermek babanın az verdiği evlatlarını sevmediği anlamına gelmez. Babanın, evlatlarının bazılarına fazla vermesi o evlatlarını çok sevdiği anlamına da hiç gelmez. Mal babanın, tecrübe babanın. Tasarruf da elbet babanın olacaktır. Kendisine çok mal ve çok fırsat verilen çocuklara düşen görev ise babanın kendilerine verdiği ve elde bulunan imkanlar ile çalışmak ve çabalamaktır. Babanın güvenini kazanmaktır. Babaya kendini ispat etmektir. Küsmek değil. Darılmak hiç değil. Zira baba ihtiyaç sahibi değil, çocuklar ihtiyaç sahibidir. Tavşan dağa küserse dağın haberi olmazmış. Dağa küsmek yok. Mevcut durumu değerlendirerek çalışmak var, çabalamak var, bankadaki paraları üretime dönüştürmek var. Cesaretli olmak var, babadan daha fazla kaynak alan diğer kardeşlerin neden bu iltifata mahzar olduklarını araştırmak var, bulmak var.

Hükümete küsmek yok. ITSO Başkanına darılmak yok. Karanlığa küfredeceğimize elimize bir mum alalım. Şehrimizi teşvikten bu şartlarda nasıl faydalandırabiliriz diye düşünelim. Eğitim için yatırımlar hangi bölgede olursa olsun mutlaka teşvik kapsamında olduğu için şehrimizi gerekirse eğitim kenti yapalım. Üniversite ve özel okul kurmak isteyen bütün yatırımcılarla yarınlarımızın teminatı olan gençler adına hep beraber görev alalım. Öğrenci sayımızı 50 binden 100 bine çıkaralım. Böylece hemşerilerim de yatırım yapıp risk almak yerine apart yapıp garantili sıcak paraya kavuşsunlar. Şehrimiz yine yaşanabilir kentler arasında olsun. Daha yükseklere çıksın şehrimiz.

İkinci bir yol da bacasız sanayi olan turizmi özellikle avantajımız olan inanç turizmini canlandırmak için şehrimiz adına yapılabilecekleri yapsak. Bence bize düşen Bilgiç bilgiç düşünmek, Özel özel çalışmak, Korkmadan mücadele ederek, birbirimizi kırmadan, dökmeden bu süreci fırsata çevirmek adına yaşadığımız şehir adına kendisini sorumlu hisseden bütün dostlarımla elele vererek mevcut durumumuzu pozitife çevirmek. Çünkü birbirimizi kırmanın ve üzmenin ve suçlamanın hiçbirimize faydası yok. Hepimiz aynı gemideyiz. Batarsak hep beraber batacağız. Burada eski kulağı kesik rahmetli siyasetçi bir abimin siyasete merak ettiğimi görünce şu sözleri hala kulaklarımda çınlıyor. Siyasetçiden hiçbir zaman zengin olmaz. Zengin, siyaseti hedeflerine göre değerlendirebilen müteahhit, işadamı, sanayicidir.

Saygılarımla…

İsmail TANIŞMAN
AK PARTİ
Belediye Meclis Üyesi

HABERE YORUM KAT
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum