Musa Taş Isparta'ya Geliyor

2011 yılı Kasım ayında, Peynir Zeytin Albümüne klip çekerek, müzikal yaşamına devam eden Taş önümüzdeki günlerde Isparta’da bir konser düzenleyecek.

Yayınlanma:
Güncelleme: 17 Haziran 2012 23:32
Musa Taş Isparta'ya Geliyor

Isparta’nın Şarkikaraağaç İlçesine sınır olan Beyşehir Gölü kıyısındaki hem balıkçı hem orman köyü olan Gedikli köyünde dünyaya gelen Musa Taş, konservatuar eğitimi tamamladıktan sonra 2011 yılının mayıs ayında Peynir-Zeytin adını verdiği albümünü çıkararak başarısını tescilledi.

Yine 2011 yılı Kasım ayında, Peynir Zeytin Albümüne klip çekerek, müzikal yaşamına devam eden Taş önümüzdeki günlerde Isparta’da bir konser düzenleyecek.


MUSA TAŞ İLE SÖYLEŞİ : 

MUSA BEY BAĞLAMA İLE İLK TANIŞMANIZ NASIL OLDU?
Yaşımı hatırlamıyorum. İlkokula yeni başlamıştım sanırım. Babam çalardı o zamanlar. Tabi bende onu izlerken çok çalmak isterdim ama babamdan utandığım için alamazdım bağlamayı elime. Babam evden çıkar çıkmaz kapardım bağlamayı başlardım belli belirsiz tıngırdatmaya.

Belki de ben babamı izlerken, dinlerken öğrenmiştim bile. Hatta çaldığımı hayal ederek söylemeye başlardım. Babam bendeki ilgiyi fark etmiş. Bir gün sazı çaldıktan sonra yerine bıraktı ve çıktı. Tabi ben hemen kaptım bağlamayı, çaldığımı hissederek, bağıra bağıra “ela gözlüm ben bu elden gidersem” türküsünü söylemeye. O esnada birden kapı açıldı babam girdi içeriye.

Tabi bağlama bi yana ben bi yana. –gülüşmeler- Yüzümde utangaç bi gülümseme ve mahcup bi tavırla kalakalmıştım hiç unutmam. Meğer babam gitmemiş, utandığımı anladığı için kapının ardından beni dinlemiş. Sonra babam gülerek “gel bakayım buraya getir bağlamayı bana” dedi.

Ve “şimdi sana bir şey çalacağım, dikkatli izle sonra aynısını sen çalacaksın” dedi. Hiç unutmuyorum (müzisyenler bilirler), bir türkünün nakaratını çalıp bağlamayı elime verdi “al şimdi sen çal” dedi. Ben biraz utanarak – sıkılarak da olsa aldım bağlamayı başladım çalmaya. “Fırat kenarında yüzen kayıklar, Ölem kayıklar, n’edem kayıklar. Anam ağlar bacım beni sayıklar, Ölem kayıklar, n’edem kayıklar” Ve hiç abartmıyorum, nasıl bir hırssa, aynısını ilk seferde hatasız çaldım. İşte o günü hayatımın mucizelerinden biri olarak değerlendiririm çünkü yaşım çok küçüktü. Ayrıca insanların gösterdikleri ilgi beni daha da heveslendirdi.

YETENEĞİNİZİ KÜÇÜK YAŞLARDA KEŞFETTİĞİNİZ ORTADA. FAKAT O YAŞLARDAYKEN SANATÇI OLACAĞINIZI HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?
Takdir edersiniz ki o dönemlerde imkânlar çok kısıtlıydı, çünkü şehirden uzak bi balıkçı-orman köyünde yaşıyordum. Teknoloji bu kadar gelişmemişti. Şehre gitmek için otobüsü ancak haftada 1 bulabilirdik. Haliyle bu dönemde müzikal anlamda destek alacağım kimse yoktu, babam da kendi halinde çalıp söyleyen bir adamdı. Şimdiki gibi değil CD, MP3; kaset ve kasetçalar bulmak bile çok zordu.

TV’de de tek kanal vardı oda TRT1. Derken tesadüfen bir gün evde bir kaset buldum. Üzerinde Musa Eroğlu yazıyordu. Tabi ben meraktan ölüyorum evde kasetçalar yok. Komşunun kasetçalarında rica minnet dinledim. Bu kasetteki saz ve ses beni bir anda çekti içine. Aldı götürdü başka diyarlara. İşte kaderimi belirleyen bir andı belki de bu yaşadığım.

MUSA EROĞLU’NA HAYRANSINIZ ANLADIĞIM KADARIYLA. PEKİ, MÜZİKAL YAŞAMINIZIN ŞEKİLLENMESİNDE SİZİ ETKİLEYEN BAŞKA BÜYÜK ÜSTATLAR OLDU MU?
Bu zaman içinde bütün dünyam türkü ve bağlama olmuştu. O kadar ki, kendi yaşıtlarım okuldan sonra oyun oynamak için sokağa koşarken, ben büyük bir özlemle eve koşardım bağlama çalmak için. Hatta okulda bile bütün gün çıkmazdı aklımdan bağlama. TV’de ki bağlama çalınan programları kaçırmazdım hiç.

Derken bir programda yine büyük üstatlarımızdan olan Arif Sağ’ı tanıdım. Onunda farklı bir tınısı ve bağlama çalış şekli olduğunu fark ettim ve konuşmalarının bir bölümünde ‘konservatuar’ diye bir şeyden bahsetti ve sanatçıların orada yetiştiğini söyledi. Ve o an konservatuarın ne olduğunu bilmediğim halde, kendi kendime, o neyse bende oraya gitmeliyim dedim ve o gün aklımın kenarına kazıdım.

O DÖNEMDE HAYATIMIN DÖNÜM NOKTASI
DEDİĞİNİZ BİR OLAY YAŞADINIZ MI?

Liseyi bitirdiğim yıl küçük bir keşfedilme yaşadım. Dediğim gibi köyümüz Beyşehir gölünün kıyısında olduğu için Konya’dan kamp kurmak için işadamları gelirdi. Beni bi tesadüf eseri gördüler ve kesinlikle TV programlarına çıkmam gerektiğini söyleyerek, ailemden izin alıp beni Konya’ya götürdüler. Bu noktaya benim profesyonel müzik yaşamıma ilk adım atışımdır. Dolayısıyla hayatımın dönüm noktasıdır benim için.

KONYA’DA NELER YAŞADINIZ?
Kendimi bir anda canlı yayında buldum.  Konya’da Özkaymak KTV’de haftada bir türkü programı yapmaya başladım. Daha sonra eğlence mekanlarında sahne almaya baladım. Konya’da o dönem fazla mekan yoktu, tabi canlı müzik kültürü de…

Küçük bir mekanda sahne almaya başladım. Konya Selçuk Üniversitesi’nin o yıllardaki öğrencilerinin %80 i hızla benden haberdar oldular. Program yapmakta olduğum yaklaşık 30 kişilik mekan kısa bir sürede 300 kişilik elit bir mekana dönüştü. Bir müzisyen olarak müthiş bir yol kat etmiştim.

İLK DEFA KÜÇÜK Bİ BALIKÇI KÖYÜNDEN,
BÜYÜK BİR ŞEHRE GİTMİŞSİNİZ HİÇ
ENDİŞELENDİĞİNİZ OLMADI MI?
Dünyası sadece köyden ve lise eğitimini aldığı küçük bir ilçeden ibaret olan bir çocuk olarak elbette tedirginlik duydum. Fakat hırsım bu tedirginliği kısa zamanda yok etti. Çünkü bu noktada büyük şehir yaşantısına, beynime kazımış olduğum konservatuar idealime ve sanatçı kimliğime yaklaştığımı hissediyordum. Hiçbir engel gözümü korkutmuyordu sanki.

PEKİ, KONSERVATUAR HAYALİNİZİ NASIL GERÇEKLEŞTİRDİNİZ?
Aklımda 2 seçenek vardı. 1-İstanbul Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuarı 2-Ege üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuarı. Bu yaşıma kadar hep imkânsızlıklar ve ekonomik problemler le boğuşan biri olarak İstanbul’a gitmekten çekindim ve Ege Üniversitesini tercih ettim. Konservatuar sınavlarını kazanmak pek kolay değildir. Ama ben sınava ilk girişimde oldukça başarılı bir performans göstererek iyi bir puanla kazandım. Okudum ve bitirdim.

ALBÜM SERÜVENİNİZ NASIL YAŞANDI?
Normalde, idolüm başta Musa Eroğlu olmak üzere, Arif Sağ, Mahsuni Şerif, Neşet Ertaş, Muhlis Akarsu ve Yavuz Top gibi büyük üstatlardır. Tarzımda budur dolayısıyla. Ama günümüzde gençlerimiz Türkü kültüründen uzaklaştığı için biraz olsun biz onlara yaklaşalım düşüncesiyle, tarz olarak, soft bir özgün albüm çıkardık ortaya. İsmini de Peynir- Zeytin koyduk ve benim doğum günüm olan 20 Mayıs’ta piyasaya çıkardık. Ve yine albüme ismini veren parçamıza klip çektik.

NEDEN PEYNİR-ZEYTİN?
Albümdeki eserlerden birinin ismi. Hem de peynir-zeytin, yokluğun, fakirliğin, samimi sofraların vazgeçilmezidir ayrıca sadece peynir-zeytin yiyerek onurlu, gururlu yaşamakta güç bir iştir. Kısacası istedik ki peynir-zeytin gibi vazgeçilmez ve samimi bir albüm olsun ilk albümümüz.

MUSA BEY, BU GÜZEL, SICACIK VE SAMİMİ SOHBETİNİZ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİZ. SON OLARAK SİZİN YOLUNUZDA İLERLEYEN GENÇLERE NE TAVSİYELERDE BULUNMAK İSTERSİNİZ?
Aslında bu konuda söylenecek pek çok şey var elbette. Ama birşeyi gerçekten çok isterseniz ve en olumsuz durumlarda bile mücadelenizi bırakmazsanız, başaramayacağınız, üstesinden gelemeyeceğiniz hiçbir şey yoktur. Başta buna inanmaları gerek. Ben bunları tecrübe ederek öğrendim çünkü. Ayrıca sadece sanat yolunda ilerleyen gençlere değil de, tüm gençlere söylemek istediğim birkaç şey daha var.

Artık batı kültürüne yönelmeye başladı gençlerimiz. Özellikle teknoloji geliştikçe internet yoluyla olsun, yazılı-görsel ve işitsel basın yoluyla olsun Batı kültürüne özendirilmeye başlandı gençlerimiz. Ama unutmayalım ki, bir ağacı kökünden baltalamaya başlarsanız o ağaç fazla dayanamaz devrilir. Kültürümüze, özümüze ve dolayısıyla benliğimize sahip çıkalım. Ayrıca bende sizlere çok teşekkür ediyorum.

Feti KILIÇ

HABERE YORUM KAT
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.