Rektör Varsa Üniversite De Var Anlayışına Son Verilsin

Eğitim Bir Sen 2’nolu şube Başkanı Abdülkadir Bulgurcu, Yükseköğretim ile ilgili taleplerini açıkladı.

Yayınlanma:
Güncelleme: 08 Ocak 2015 00:19
Rektör Varsa Üniversite De Var Anlayışına Son Verilsin

Eğitim Bir Sen’in Üniversite şubesi olan 2’nolu şube başkanı Abdülkadir Bulgurcu ve yönetim kurulu üyeleri gazetecilerle bir araya geldi.

Bulgurcu, burada yaptığı açıklamada Yükseköğretim ile ilgili taleplerini sıraladı.

Bulgurcu, “Son yıllarda nitelikli bir üniversite eğitimine erişim imkânının öneminin farkına varan bir ülke olarak Türkiye, yükseköğretimi ülke geneline yayabilmek için her ilde bir üniversite kurarak önemli bir adım atmıştır. Üniversitelerin sayısı artırılırken, sorunların ve çeşitli yetersizliklerin giderilmesi ile eğitim-öğretimin kalitesinin artırılmasına yönelik çalışmaların eş güdümlü olarak giderilmesine yönelik çalışmalar da yapılmalıdır. YÖK kanunu, 12 Eylül askeri darbesinin ardından, üniversiteleri zapturapt altına almayı, üniversiteleri adeta birer askeri kışla haline getirmeyi, akademisyen ve idarecileri ideolojik baskı altında tutmayı amaçlayan bir kanundur. Kanuna egemen olan yaklaşım, aşırı merkeziyetçi, tek tipçi, hâkim ideolojiye bağlı gençler yetiştirilmesini öngören bir yaklaşımdır. Oysa bu yaklaşım, üniversitenin doğasının gerektirdiği özgür düşünce ve ifade ortamının inşa edilmesiyle taban tabana zıt bir yaklaşımdır. Giderek ülkelerin birbiriyle daha fazla entegre olduğu, yenilikçilik ve üretimin öne çıktığı, rekabetin kızıştığı modern dünyada böyle bir yaklaşımın yeri yoktur” dedi.

Rektörlere atama ve görevden almalarda geniş yetkiler veren maddeler gibi uygulamalara YÖK kanunda son verilmesini de isteyen Bulgurcu, “Taraflı tarafsız toplumun her kesimi, Cumhuriyetin 100. yılında dünyanın en büyük on ekonomisi ve 2023 vizyonuna ulaşmaya imkân verecek olan özgür üniversitelerin oluşabilmesi için yeni YÖK kanununun ivedilikle çıkarılmasına katkı vermelidir. Bu şekilde, özel olarak üniversite çalışanlarının genel olarak da demokratik ve sivil kesimlerin uzun yıllardır beklediği talepler karşılanmış olacaktır. Yeni YÖK kanununda rektör seçimine endeksli veya ‘rektör varsa, üniversite de var’ anlayışına neden olan rektörlere atama ve görevden almalarda geniş yetkiler veren maddeler gibi her türlü uygulamalara son verilmelidir” ifadelerini kullandı.
Bulgurcu açıklamasına şöyle devam etti; “Ülkemiz, genç nüfusa sahip olmasına ve yükseköğretimde okullaşma oranının düşüklüğüne bağlı olarak, hemen her sektörde olduğu gibi, üniversiteler de nitelikli insan gücü temin etmede sıkıntı yaşayan bir ülkedir. Üniversitelerimizde dünya çapında tanınan, kayda değer bilimsel eserlere ve projelere imza atan akademisyenlerimizin sayısı fazla değildir. Bu da üniversitelerimizi uluslararası kıyaslamalarda alt sıralara iten bir faktördür.

Üniversiteler, nitelikli öğretim elemanı temin etmenin yanında kaliteli öğretim elemanlarını çekme ve elde tutma zorluğu ile de karşı karşıya bulunmaktadır. Akademisyenler, büyük şehirlerin sosyal, kültürel, sanatsal, sağlık ve eğitim imkânlarının cazibesi nedeniyle bu tür merkezlerde yaşamayı tercih etmektedirler. Bu şartlar altında, Anadolu’daki üniversitelerde çalışmayı cazip hale getirecek ilave imkânlar sağlanmadıkça, akademisyenlerin batıya ve büyük kentlere kaçışı devam edecektir. Daha yüksek maaş, tazminat, lojman, çocukların okul masraflarına destek, döner sermaye gelirlerinden daha fazla pay gibi imkânlar Anadolu’daki üniversitelerin eleman sıkıntısını gidermeye katkı sağlayabilir. Ayrıca üniversite geliştirme ödenekleri şehirlerin, hatta bölüm veya fakültelerin bulundukları ilçelerin sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmişlik düzeylerine bakılarak yeniden tanımlanmalıdır.

Dünyada ilk on ekonomi arasına girmek, 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat ve kişi başı 25 bin dolar gelir hedefine ulaşmak istiyorsak, 657 sayılı DMK, YÖK kanunu ve devlet personel kanununu değiştirmek; verimliliği özendiren ve kalitesizliği önleyen bir sistem kurmak zorundayız.

Ülkemiz son on yılda istikrarlı ve itibarlı bir bölgesel güç haline gelebilmek için dışa açılma, demokratikleşme ve sivilleşme sürecinde birçok alanda reform niteliğinde çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmaların yerleşik kılınabilmesi için üniversitelere önemli görevler düşmektedir. Üniversiteler, yabancı ülkelerden öğrenci ve öğretim üyesi getirme, yabancı ülkelerdeki üniversitelerle ortaklık kurma, çeşitli alanlarda iş birliği yapma, -2023 hedefi olan 180000 öğrenci sayısına ulaşabilme adına- her türlü faaliyette bulunmalı.

Düşünce, ifade ve araştırma özgürlüğü, üniversitelerde bulunması gereken en temel özgürlük alanlarıdır. Bu bağlamda üniversitelerde görev yapan bilim insanları araştırma yapacağı konuyu serbestçe seçebilmeli; düşüncelerini ve bulgularını rahatça ifade edebilmelidir. İcraatlar bilimsel gelişmeyi hep bir adım öteye taşıma odaklı olmalıdır.

Yükseköğretim ve yükseköğretimin niteliği, birçok ülkede olduğu gibi, Türkiye’de de uzun yıllardır yoğun bir şekilde tartışılmakta ve talepleri karşılayabilmek için reform ihtiyacı toplumun hemen her kesimi tarafından sıklıkla dile getirilmektedir. Yükseköğretimde reform yapılmasının gerekliliği konusunda toplumun tüm kesimleri arasında uzlaşma olmasına karşın reformun nasıl olması gerektiği konusunda bugüne kadar bir uzlaşma sağlanamadığından yükseköğretim reformu gerçekleşememiştir.
Türkiye’de yükseköğretimin yapılandırılmasına ilişkin tartışmalar uzun yıllar sadece Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) yapısı ve rektör seçimleriyle sınırlı kalmış ve yükseköğretimin asıl sorunları gündeme gelememiştir. Buna karşılık özellikle son yıllarda yeni üniversitelerin açılmasıyla yükseköğretim sistemi nicel anlamda ciddi gelişmeler kaydetmiş ve Türkiye, dünyanın en hızlı büyüyen yükseköğretim sistemine sahip ülkelerinden biri olmuştur. Bu nicel gelişmeyi takiben bugünlerdeki çaba ve arayışların, artık yükseköğretimin kalitesi ve diğer niteliksel sorunların üzerine yöneldiği görülmektedir.

Bu doğrultuda, hem yükseköğretim sisteminin üst yönetiminin hem de yükseköğretim kurumlarının yönetim biçimlerinin reforme edilmesi yönünde ciddi bir baskı ortaya çıkmıştır. Türkiye’de son on yılda üniversitelere, bugüne kadar yapılamayan önemli maddi yatırımlar yapıldı. Bir zamanlar onlarla ifade edilen üniversite sayısı, 108’i devlet, 71’i vakıf olmak üzere, toplamda 179’a ulaşmıştır. Fakat niceliksel olarak gerçekleşen bu yatırımların niteliksel olarak da yapılması gerekmektedir. 2011 yılında birçok bakanlıkta yapıldığı gibi, YÖK’ün kurgusu ve yapısı da, ihtiyaçları/beklentileri karşılayacak şekilde yapılandırılarak, üniversitelerin sivilleşmesi ve demokratikleştirilmesi sağlanmalıdır. Ancak bu şekilde üniversitelerin asli görevlerinin dışında başka görevlere özenmeden, toplum içindeki meşru ve gerçek misyonunu yerine getirmeleri sağlanabilir.

Bundan dolayı taraflı tarafsız toplumun her kesimi tarafından beklenen YÖK kanununun Meclis’e getirilememesi önemli bir eksiklik olarak görülmektedir. Bu beklentiyi yerine getirmek üzere başta hükûmet olmak üzere, Meclis’te bulunan tüm partiler, yasama dönemi kapanmadan yeni YÖK kanununun Meclis’te kabul edilmesini sağlamalıdır. Bu şekilde, özel olarak üniversite çalışanlarının genel olarak da demokratik ve sivil kesimlerin uzun yıllardır beklediği talepler karşılanmış olacaktır”

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum