Azim ve Kararlılığın Zaferi

Batuhan Güldiken Yazdı: Azim ve Kararlılığın Zaferi

Yayınlanma:
Güncelleme: 30 Ağustos 2021 16:24
Azim ve Kararlılığın Zaferi

İçinde bulunduğumuz iki üç hafta, bağımsız Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasına giden yolda şüphesiz en önemli adımları oluşturuyor.

23 Nisan 1920’de ülkenin dört bir yanından gelen milletvekilleri ile Büyük Millet Meclisi kuruldu. Vatan toprakları bir bir işgal edilmiş, düşman postalı Türk Yurdunu çiğniyor, içimizdeki düşmanlar ayaklanmış, bir yanda cephelerde bir yanda yeni ülkenin kurulması için savaş veriliyordu.

İleride Türkiye Cumhuriyetini kuracak olan Mustafa Kemal Paşa, liderliğini kendi isteği ile kongrelerle kurallara, Meclis’i açarak da kurumlara bağlı hale getirerek sınırlandırıyordu. Kendine olan özgüveni ve hukuka olan saygısı o kadar yüksekti ki, Erzurum’da askerlikten istifa ederek kendi özünü her rütbenin üzerinde tutmasını bildi. Başkomutan olduğunda rütbesi Osmanlı Divan-ı Harbi Örfi mahkemesince alınmıştı.

Mehmetçik de halk da perişandı. Yıllardır Sarıkamış’da, Kanal’da, Çanakkale’de savaşmış, yorgun düşmüş, topsuz, tüfeksiz, ayağında çarığı bile yok ancak vatanını korumak için neslini feda etmeye devam ediyordu. Ancak başarılı olmak için komutanın rütbeye, kahraman olmak için Mehmetçiğin kıyafete, teçhizata ihtiyacı yoktu.

Komutanın liderliği, aklı, umudu, milletine olan güveni ile askerin ve milletin vatan aşkı savaşmaya ve zaferlere yetecekti. Dünya tarihinde kendi açtığı bir Meclis’le bağımsızlık savaşı verme onuruna erişecek olan tek lider Mustafa Kemal Paşa, Yıldırım Beyazıt’ın devletini yitirdiği ova olan Ankara’da devlet kurma savaşı veriyordu. Bunun için yurdun tamamını işgalden kurtarması gerekiyordu. Doğu ve Güney cephelerinde başarılı olunmuş, Batı Cephesinde de kesin sonuç alınması gerekiyordu.

1921 yılının Ocak ve Mart aylarında Yunan Ordusu iki kez İnönü önlerinde durdurulmuş ve geri çekilmek zorunda bırakılmıştı. Takviye edilmiş olan Yunan birlikleri İnönü, Eskişehir, Afyon ve Kütahya arasındaki Türk birliklerine karşı 10 Temmuz 1921’de taarruza geçti. 20 Temmuz’a kadar yapılan saldırılarda Türk birliklerini geri çekilmeye zorladı. Savaş devam ediyor ancak 15 Temmuz 1921’de Ankara’da önceden kararlaştırılan Maarif Kongresine katılarak iki cephede birden savaşını sürdüren Mustafa Kemal Paşa, cepheye gelerek durumu izlemiş, ordunun daha fazla kayıp vermemesini önlemek ve zaman kazanarak eksikleri tamamlayabilmek için orduya Sakarya’nın doğusuna çekilme emri verdi. Geri çekilme kararı meclis ve kamuoyunda tepki gördü. Ancak elbette Mustafa Kemal Paşanın her hamlesinin bir gerekçesi ve öngörüsü vardı.

Mustafa Kemal Paşa daha etkin ve çabuk kararlar alabilmek için Meclis’ten Başkomutanlık yetkisi istedi. 14 saati taşan tartışmalardan sonra Meclis oybirliğiyle 5 Ağustos 1921’de Mustafa Kemal Paşa’ya Başkomutan unvanını verdi, Paşa Milli Egemenlik ilkesine bağlılığını gösteren bir önergeyle Başkomutanlık yetkisinin üç aylık süreyle sınırlandırılmasını istedi. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ordunun eksikliklerini tamamlamak adına 7 Ağustos 1921’de on maddeden oluşan Tekalif-i Milliye emirlerini yayınladı. Milletin bağrından çıkan ordusunu yine milletin yardımıyla ayağa kaldıracak olan emirlere koşarak karşılık verdi.

Meclis daha sonra aldığı her malzemenin karşılığını vatandaşına ödedi. “Hattı müdafaa yoktur; sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça vatan terk olunamaz.” Diyen Başkomutan Mustafa Kemal Paşanın emriyle 23 Ağustos 1921’de başlayan Sakarya Meydan Muharebesi 22 gün 22 gece sürmüş, 13 Eylül 1921’de Yunan’ın durdurulmasıyla sona ermiştir. 1683 Viyana bozgunundan beri devam eden Türk geri çekilmesi durmuş, Yunanlılar savunmaya, Türkler taarruza geçmiştir. Sakarya Meydan Muharebesinin zaferle sonuçlanması, Meclis hükümetinin gücünü ve Başkomutanın liderliğini perçinlemiştir. Şimdi sıra Yunan’ı Anadolu’dan ve Doğu Trakya’dan söküp atmaya gelmiş, Misak-ı Milli prensipleri esasında barış arayışları yapılmış ancak diplomatik girişimler sonuç vermemiştir.

Tek yol artık düşmanı büyük bir taarruzla vatan toprağından atmaktı, bunun için zamanlama ve gizlilik çok önemliydi. Ordunun Sakarya Savaşında yitirdiği silah, teçhizat vb malzemelerini tamamlamak ve yeterli asker sayısını temin etmek ve bunları yaparken düşmanı uyandırmamak gerekiyordu. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Eylül 1921’den Haziran 1922 ortalarına kadar Anadolu’nun ve Türk Ulusunun bütün imkanlarını, topyekün bir savaş stratejisi içinde değerlendirerek Türk Ordusunu hiç değilse Yunan Ordusuna denk bir duruma getirdi. Başkomutan 17 Ağustos 1922’de gizlice Ankara’dan Konya’ya oradan da 18-19 Ağustos’ta Akşehir’deki Batı Cephesi karargahına gitti. Bu gidişi kamuoyundan gizlemek ve Başkomutanın Ankara’da olduğunu izlenimini vermek için 20 Ağustos tarihli Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 21 Ağustos Pazartesi günü Mustafa Kemal Paşanın diplomatlara ziyafet vereceğini yazdı. Başkomutan 20-21 Ağustos’ta Ordu komutanlarına Akşehir’de harita üzerinde kesin taarruz emrini verdi.

Türk planı baskın stratejisine dayanıyordu. Yunan kuvvetinin ağırlığı Afyon ile Dumlupınar arasındaydı ve Yunan ordusu saldırıyı kuzeyden bekliyordu. Güney kısmı engebeli ve tel örgüleriyle korunduğu için saldırının buradan geleceği düşünülmüyordu. Mustafa Kemal Paşanın askeri dehası yine ortaya çıkıyor emriyle birlikler 14 Ağustos’tan itibaren güneye kaydırılıyordu. Türk Komutanlar buna itiraz ediyor, Başkomutan tarih önünde sorumluluğu üzerine aldığını söylüyordu. 25 Ağustos’ta Şuhut yakınındaki Kocatepe’nin güneybatısında Başkomutan çadırı kuruldu. 26 Ağustos 1922 günü sabah 5.30’da Kocatepe’den topçu ateşiyle Büyük Taarruz başladı. 26 Ağustos gününün seçilmesi, 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi’ne elbette bir göndermeydi. Gece balodan dönen ve saldırıyı beklemeyen Yunan ordusu gafil avlanmış, mevzilerinin ikisi hariç tümü birkaç saatte aşılmıştı.

Aşılamayan uçurumlu bir yer vardı. Her savaşta, her cephede askerinin yanında bizzat savaşları yöneten Mustafa Kemal Paşa, o tepeyi aşmak için ön siperdeki askerinin yanına giderek, “Yunan’ların kazandığını görmektense gökkubbe başımıza yıkılsın daha iyi! Ölüme hazır olan gönüllüler öne çıksın.” Dedi. Askerlerin hepsi öne atıldı. Onların gözlerinin içine bakarak sert ve kararlı bir şekilde “Korkaklar karılarına layık değildir.” Dedi. Bu sözler Mehmetçiği öfkelendirmeye yetmişti.

Taarruza geçen Türk askeri tel örgüleri ve bayırları aşarak al kanlarıyla boyadığı tepeyi ele geçirdi. 30 Ağustos 1922 günü Dumlupınar’da Başkomutanın yönettiği Meydan Savaşı ile Yunan Ordusunun etrafı iki Türk Ordusu tarafından sarıldı. Yunan kuvvetlerinin saldırı gücü tamamen ortadan kaldırıldı ve Yunan Ordusu bozguna uğrayarak kaçmaya başladı. Yunan Ordusunun toparlanmasına fırsat vermemek için Başkomutan Türk Ordusuna üç koldan “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” emrini verdi.

1683 Viyana bozgunu ve geri çekilmesinden sonra Türk Ordusu ilk defa ileri komutu alıyordu. Türk Ordusunun önünde yaklaşık 400 kilometre mesafe vardı. Yunan Ordusu geçerken tüm köy, kasaba ve şehirleri yakarak ilerliyordu. Türk öncü birlikleri olan süvariler 9 Eylül’de, bir gün sonra da Başkomutan Mustafa Kemal Paşa İzmir’e girdi. 18 Eylül 1922’de Batı Anadolu’da bir tek Yunan askeri kalmadı. Bu önemli zaferleri yöneten, kazanan ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Mustafa Kemal Atatürk; Büyük Zaferin ikinci yıldönümünde 30 Ağustos 1924’de Dumlupınar’da yaptığı konuşmada “Efendiler! Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Savaşı ve onun son safhası olan bu 30 Ağustos savaşı, Türk tarihinin en önemli dönüm noktasını oluşturur.

Milli tarihimiz çok büyük ve çok parlak zaferlerle doludur. Fakat Türk Milletinin burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir yön vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Hiç şüphe etmemelidir ki yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyetinin temeli burada sağlamlaştırılmış oldu. Sonsuz hayatı burada taçlandırıldı.” Diyor. Günümüzde Yüce Atatürk’ün kazandığı bu gibi hayati önemdeki savaşları ve ülkemizi kurarken gösterdiği çabayı, eli kanlı terör örgütüyle aynı cümlede kullanıp benzetme gafletinde bulunanlar var.

Günümüzde 26 Ağustos 1071 Malazgirt Savaşının yıldönümünü afiş afiş paylaşan, görkemli kutlamalar yapan, Sultan Alparslan’ı ananlar, ne hikmetse 26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taarruzu görmezden gelip Afyon’da neden kutlama yapmaz, bu savaşı kazanan Büyük Atatürk’ü neden anmaz? Unutmayın! Sultan Alparslan; 26 Ağustos 1071’de geldik dedi, Mustafa Kemal Atatürk; 26 Ağustos 1922’de gitmiyoruz dedi! Bunları unutanlara, bilip de susanlara inat, gitmedik, buradayız! 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.

HABERE YORUM KAT
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.