En Fazla Acıyı Öğretmenler Yaşadı

2012-2013 eğitim-öğretim yılının ilk yarısını değerlendiren Türk Eğitim Sen Şube Başkanı Ali Balaban, “Bu eğitim-öğretim yılına 4+4+4 eğitim sistemi damgasını vurdu. Bu yıl en fazla acıyı sınıf öğretmenleri yaşadı” dedi.

Yayınlanma:
Güncelleme: 26 Ocak 2013 02:18
En Fazla Acıyı Öğretmenler Yaşadı

2012-2013 eğitim-öğretim yılının ilk yarısını değerlendiren Türk Eğitim Sen Şube Başkanı Ali Balaban, “Bu eğitim-öğretim yılına 4+4+4 eğitim sistemi damgasını vurdu. Bu yıl en fazla acıyı sınıf öğretmenleri yaşadı” dedi.

Balaban yaptığı açıklamada, “Hatırlanacağı üzere, sendikamız bu sistemle birlikte sınıf öğretmenlerinin norm kadro fazlası olacağını söylemiş, Milli Eğitim Bakanlığı ise ısrarla bir tane bile sınıf öğretmeninin norm fazlası olmayacağını ileri sürmüştü. Bugün gelinen noktada, sendikamızın uyarılarında ne kadar haklı olduğu görüldü.

Sınıf öğretmenleri yeni sistem dolayısıyla norm kadro fazlası olmalarına isyan ederken, Bakanlık hem mağduriyetleri gidermek ve norm kadro fazlası öğretmenleri eritmek, hem de özür grubu tayini gerçekleşmeyen öğretmenlere sözüm ona kolaylık sağlamak için alan değişikliği hakkı getirdi.

Ancak bu kez öğretmenler değiştirdikleri alanda mutlu, verimli ve başarılı olamadı.
Bunun üzerine Bakanlık, 2012 yılı yer değiştirme döneminde iller arası yer değiştirme yoluyla alan değiştiren öğretmenlerimize, eski iline dönmek şartıyla, eski alanına dönme hakkı (!) tanıdı.

MEB, özür grubu mağdurlarına sözüm ona imkân (!) tanıdı, ama aslında Bakanlık, özür grubu mağduru öğretmenlere, ‘Ailene kavuşman için sana alan değişikliği hakkı tanımıştım. Şu an görev yaptığın alanda mutlu değilsen, yine ailenden ayrılarak, eski alanına dönebilirsin’ dedi.

Öğretmenlerimize bu kez eski alanı ile ailesi arasında tercihe zorlayan Bakanlık anlaşılan onlarla çok fena alay etmektedir. Öğretmenlere tanınan sözde ‘hak’ kabul edilebilir olmadığı gibi mantık sınırları içinde hiç değildir. Bu gelişmenin üzerine sendikamız, Bakanlığa yazı yazarak, alan değiştiren öğretmenlerimizden isteyenlere çalıştığı yerde geri dönüş hakkı verilmesini istedi. Ancak Bakanlık, henüz bu talebimize olumlu cevap vermedi.

Şu anda öğretmenler çaresiz bir şekilde Milli Eğitim Bakanlığı’nın akıl ve izanla bağdaşır bir adım atması için beklemektedir. Türk Eğitim-Sen olarak talebimiz, Milli Eğitim Bakanının alan değiştirmek zorunda kalan öğretmenlerimizin mağduriyetlerine son vermesidir. ALAN DEĞİŞTİRMEK ZORUNDA KALAN ÖĞRETMENLERİMİZDEN İSTEYENLERE ŞUBAT AYINDA ESAS BRANŞLARINA DÖNÜŞ HAKKI TANINMALIDIR.

Öğretmenler, Bakanlığın özür grubu tayinlerini yılda bir kereye indirmesiyle birlikte büyük mağduriyet yaşamıştır. Aileleri parçalanan, eşiyle arası bozulan, çocuklarından ayrı kalan, sağlık sorunları yaşadığı halde ailesinin bulunduğu ile gidemeyen ya da ailesinden biri sağlık sorunları yaşamasına rağmen onun yanında olamayan, yüksek lisans yapma hakkının önüne engeller konulan öğretmenlerimiz şu anda sıfır motivasyonla görev yapmaktadır.

Ataması yapılmayan öğretmenler hemen her gün meydanlarda atanma taleplerini dillendirmektedir. Sendikamız da atama bekleyen öğretmenlerin mücadelesine destek vermekte, onlar için sayısız eyleme imza atmaktadır. Hatırlanacağı üzere Türk Eğitim-Sen, son olarak, Şubat ayında 30 bin öğretmen ataması yapılması için 29 Aralık 2012’de Ankara’da büyük bir yürüyüş ve miting yapmıştı.

Ancak, aradan geçen sürede Bakanlık, ataması yapılmayan öğretmenlerin haykırışlarını, yakarışlarını duymadı ve Şubat ayında öğretmen ataması yapılmayacağını açıkladı.
Oysa 350 bin gencimiz atama beklemektedir. Öğretmen ihtiyacı Bakanlığın verdiği rakamlara göre 127 bin 212’dir.

Öğretmen açığı, ücretli öğretmenler eliyle kapatılmaya çalışılmaktadır. Bu konuda kamuoyu yanlış bilgilendirilmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı, ücretli öğretmen sayısını 12 bin 37 olarak açıklamıştır. Oysa sendikamızın ücretli öğretmen araştırması bu rakamın yanlış olduğunu ortaya koymaktadır.
Sendikamızın Valiliklerden elde ettiği rakamlara göre, 69 ilde ücretli öğretmen sayısı 57 bin 400’dür.

Bakanlığın Şubat ayında öğretmen ataması yapmaması, bu konuda dayatmacı ve ısrarcı davranması anlaşılır gibi değildir.
Bu minvalde Türk Eğitim-Sen olarak; Şubat ayında 30 bin, Ağustos ayında 70 bin olmak üzere 2013 yılında 100 bin öğretmen ataması yapılmasını istiyoruz. Bu konudaki ısrarımızdan vazgeçmeyeceğiz.
Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre; yenilenecek yönetici atama yönetmeliğinde, mülakat sisteminin getirileceği söylenmektedir. Ayrıca Başbakan; yönetici atamalarında puan ve sicil baz alınarak üç aday belirleneceğini, o ilin Valisinin bunların arasından bir kişiyi müdür olarak atayacağını belirtmiştir. Bunu Bakan Dinçer de doğrulamıştır.

Sendika olarak mülakat sistemine de, Başbakan’ın ve Bakan Dinçer’in tartışmaya açtığı uygulamaya da karşıyız. Şu anda okul müdürlüğüne atamalar puan üstünlüğüne göre yapılmaktadır. Şayet mülki idare amirlerine inisiyatif verilirse, torpil devreye girecek, liyakat ilkeleri yerle yeksan olacaktır. Zira Valilerin büyük bir kısmının siyasi erkin güdümünde hareket ettiğini biliyoruz.

Bu durumda Valilerin objektif davranması son derece güç olacak, yönetici atamalarında ideolojik davranılacak, yandaşlar kayırılacak, hak eden değil, hak dilenen atanacaktır. Eğitimi böylesine şaibeli bir konuma getirmek son derece yanlıştır.

Bilindiği gibi Hükümet, 4+4+4 sisteminin ardından, ortaöğretim sisteminde de birtakım değişikliklere gitmektedir. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in açıklamasına göre; SBS kaldırılacak, tür olarak liseler akademik, meslek, fen ve özel lise olacak, adrese dayalı olarak öğrenciler Anadolu liselerine kayıt yaptıracak, Anadolu öğretmen liseleri kapanacak, Fen liseleri nüfusu 500 bin olan yerlerde olacak.

Tüm bu değişikliklerin hedefinde, aslında dershane sisteminin kaldırılması vardır. Başbakanın, dershaneleri kapatmak konusunda verdiği karar sonucunda sistemde aceleyle değişiklik yapılmaktadır.

Bu sistemin sonuçları, tıpkı 4+4+4 sisteminin sonuçları gibi olacaktır. Sınavların kaldırılmasının, dershanelerin kaldırılması sonucunu doğuracağını hesap eden Bakanlık, sırf bu nedenle ortaöğretimi felç etmek üzeredir.

Şöyle ki; bir süredir genel liselerin Anadolu lisesine dönüştürülme çalışması vardır. Yeni sistemde bu dönüşüm tamamlanacaktır. Ancak, tüm genel liseler Anadolu liselerine dönüştürülürken, aslında Anadolu liseleri genel liselere dönüştürülmüş olacaktır. Hepsinin tabelasında Anadolu Lisesi yazacak, ancak, kalite açısından okullarda hiçbir değişiklik olmayacaktır.

Öğrenci kabulünün adrese dayalı kayıt sistemiyle olması ve nüfusu 500 binin altında olan yerlerde fen liselerinin kapatılması ise zengin-fakir çocuk arasındaki ayrımı daha da belirginleştirecektir. Daha önceleri maddi durumu iyi olmayan ailelerin zeki ve başarılı çocukları sınavla puanı yüksek olan Anadolu liselerine ya da Fen liselerine gidebilirken, kaliteli okullarda okuyabilirken, şimdi bu imkân çocuklarımızın elinden alınmış olacaktır.

Başarılı çocuklara ikametgâh adresindeki okullar adres gösterilecektir ya da nüfusu 500 binin altında olan yerlerde yaşayan çocuklar başarılı olmasına rağmen Fen lisesine gidemeyecektir. Kısacası maddi durumu iyi olmayan çocuklara kaliteli ve başarılı okulların kapısı tamamen kapatılacaktır.

Anadolu öğretmen liselerinin kaldırılacak olması da son derece yanlıştır. Anadolu öğretmen liseleri kaliteli eğitim veren liselerimizdir. Bu liselerden mezun olan çocuklarımıza, üniversite sınavında eğitim fakültelerini tercih etmeleri durumunda ek puan verilmektedir. Öğretmen yetiştiren bu liselerin kapatılması, Türkiye’nin kaliteli, donanımlı, nitelikli öğretmen yetiştirmesine vurulmuş bir darbedir. Bu nedenle, Türk Eğitim-Sen olarak, Anadolu öğretmen liselerinin kapatılmasına karşıyız.

Buradan Milli Eğitim Bakanlığı’na soruyoruz: Madem Fen liselerinin sayısını azaltacaktınız, Anadolu öğretmen liselerini kapatacaktınız o halde neden 2012-2013 eğitim-öğretim yılında, birçok yerde, Fen liseleri ve Anadolu öğretmen liseleri açtınız?

Bu konuda gerekli tedbirleri neden almadınız? Bu okulların sayısının azaltılması ya da kapatılması durumunda çok sayıda öğretmenin norm kadro fazlası olacağını bilmiyor musunuz? Bilindiği gibi Fen ve Anadolu liselerine öğretmen alımı sınavla yapılmaktadır. Sistem değişikliği ile birlikte bu öğretmenlerimizin akıbeti ne olacaktır?

Milli Eğitim Bakanlığı, bu sistemle birlikte, özel okullara talebi artırmayı da hedeflemektedir. Evinin yakınındaki okula gitmek istemeyen öğrenciler, özel okullara yönelecektir. Zaten dershaneleri özel okullara dönüştürme projesi de bunun bir parçasıdır. Olan yine maddi durumu iyi olmayan ailelerin çocuklarına olacaktır.

Milli Eğitim Bakanlığı plansız, programsız hareket etmekte, bu işi de oldubittiye getirmeye çalışmaktadır. Herkes bilmelidir ki; ortaöğretimde sistem değişikliğinin faturası çok ağır olacaktır. Bakanlık bir an önce bu yanlıştan dönmelidir.

Bu eğitim-öğretim yılına damgasını vuran konulardan birisi de öğretmenlerin, eğitim çalışanlarının yaşadığı itibar kaybıdır. Başta Başbakan olmak üzere, Milli Eğitim Bakanı ve diğer Bakanlar sıkça öğretmenleri incitecek sözler sarf etmiştir. Atama bekleyen öğretmenleri yem bekleyen güvercinlere benzeten bir Milli Eğitim Bakanı, öğretmenlerin az çalışıp, çok tatil yaptığını ifade eden, ‘Al oyunu kendine sakla’ diyen bir Başbakan ve diğer kırıcı sözlerin sahipleri Bakanlar…

Atatürk’ün öğretmenlere verdiği değer ne kadar fazlaysa, bugünkü siyasi erkin öğretmenlere verdiği değer bir o kadar azdır. Mesnetsiz sözlerin sahipleri, öğretmenleri o kadar küçültmüştür ki, öğrenci ve veliler bile onları değersiz görmeye başlamıştır.

Saygınlığı azalan öğretmenlerimiz ve eğitim çalışanlarımız, sosyo-ekonomik yönden de gün geçtikçe hak kaybına uğramaktadır. Yüzde 3+3’lük zamma mahkûm edilen öğretmen, hizmetli, memur, teknisyen, şef, daktilograf, veri hazırlayıcı gibi eğitim çalışanlarının maaşları yerinde saymaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde Yardımcı Hizmetler Sınıfında görev yapmakta olan personelin görev tanımı yoktur, çalışma saatleri, özlük hakları ve yer değiştirmeleri ile ilgili sıkıntıları vardır.

Bu personelin yer değiştirmelerine ilişkin usul ve esaslar açık olarak tespit edilmediği için özürleri bile olsa bu talepleri reddedilmektedir.
Sefalet ücretlerine talim eden eğitim çalışanlarımızın ne zaman sosyo-ekonomik ve itibar yönünden hak ettikleri konumda olacağı merak konusudur. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu konuda duyarsız davranması, eğitimcilerin yanında yer almaması, eğitim çalışanlarının hakları için mücadele etmemesi ibretlik bir durumdur.

Göreve geldiği günden bugüne dek eğitim çalışanlarının yanında olmayan Ömer Dinçer, ne zaman Milli Eğitim Bakanı olduğunu hatırlayacak ve eğitimcisine sahip çıkacaktır?

Hizmet puanı hesaplamasına esas olan görev yerlerinin puan değeri de öğretmenler açısından çözülmesi gereken önemli problemlerden biridir. Merkezde Ülkü İlkokulunda görev yapan öğretmenle Çukur köyündeki ilkokulda görev yapan öğretmenin aynı puanla değerlendirilmesi de en büyük haksızlıktır. Bu da ivedilikle çözülmesi gereken konulardandır.

Temennimiz yeni atanan Milli Eğitim Bakanının geçmişten ders alarak bu tür haksızlıklara göz yummaması ve adaletli bir yönetim sergilemesidir” dedi.

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.