Devlete ve Millete Adanmış Bir Hayat

Devlete ve Millete Adanmış Bir Hayat: Süleyman Demirel

Yayınlanma:
Güncelleme: 17 Haziran 2019 10:59
Devlete ve Millete Adanmış Bir Hayat

1924 yılında başlan hayatı ve bir asra yakın mücadelesi 17 Haziran 2015 tarihi itibari ile son bulan Süleyman Demirel, Türkiye’nin siyasi hayatında özellikle 1961 döneminin sonrasına damga vurdu. Yaptıkları ve söyledikleriyle büyük bir iz bırakan Demirel ölümü ile birçok anıyı canlandırdı. Peki, kimine göre Çoban Sülo, kimine göre Baba olan Demirel’i ne kadar tanıyoruz?

Oğuz Atay’ın kaleme aldığı ve İTÜ’nün efsane akademisyenlerinden olan Mustafa İnan’ı anlattığı kitabı olan Bir Bilim Adamının Romanı’nı biliyorsunuzdur. Yazar Atay kitapta hocasından bahsederken söz kimi zaman Demirel’e de gelir. Nihayetinde Süleyman, Necmettin (Erbakan), Turgut (Özal) ve Oğuz (Atay) aynı okulda okumuş olup meslektaş sayılırlardı.

Oğuz Atay’ın dışındakileri ele alırsak sonrasında da hayatlarının geri kalanını meslektaş olarak geçirdiler. Atay kitabının bir bölümünde Demirel’den bahsederken şöyle bir anıyı aktarır: Bir gün de bilim kurulunun Ankara’daki toplantısından çıktıktan sonra, Karpiç Lokantası’nda Süleyman Demirel’e rastlamıştık. Demirel, Mustafa İnan’ın öğrencisiydi ve hocasına da çok saygısı vardı. Yanımızdaki masada kardeşi Şevket Demirel ile oturuyordu. Bizi çağırdılar, birlikte yemeğe başladık. O günlerde Demirel, Devlet Su İşleri’nden ayrılmıştı, müteahhitlik yapıyordu. Siyasete atılacağı söyleniyordu. Mustafa Bey birden eski öğrencisine sordu: ‘Yahu Süleyman, duydum ki sen siyasete atılacakmışsın. Sakın ha. Ben seni akıllı bir adam bilirim.’ Demirel gülümsedi: Böyle bir şeyi benden umar mısınız hocam?” Ne diyordu Demirel; “Dün dündür, bugün de bugün.”



6 KERE GİTTİ 7 KERE GELDİ
Daha öncesinde emsali görülmemiş başarılara erken yaşlarda imza atan Demirel, 30 yaşında Devlet Su İşleri Genel Müdürü olarak en genç yaşta bu göreve gelen kişi unvanını taşımıştı. 40 yaşında başbakan olarak en genç başbakan, 12 yıllık toplam başbakanlık görevi ile Tayyip Erdoğan ve İnönü’den sonra en uzun başbakanlık yapan siyasetçi unvanlarına sahiptir. İki kez darbe ile indirildi, son olarak cumhurbaşkanlığı görevini yerine getirdi. Kendi deyimine göre ‘’6 kere gidip 7 kere geldi.’’

HER DÖNEME BİR LAKAP
Uzun ömrü içerisinde siyasi kariyeri her ne kadar 1960 sonrası ihtilal ile başlamış olsa da Süleyman Demirel ilk aktif siyaset tecrübesine kadar birçok aşama kat ederek nüfuz sahibi oldu. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nde genel müdürlük yaparak Türkiye’nin en genç genel müdürü sıfatına sahip oldu ve bu yüzden ” Su Müdürü” diye çağrıldı.
Siyaset girişiminden önce Amerikan bir şirket olan Morisson’un Türkiye temsilcisi olduğu için "Morisson Süleyman" lakabı kullanılıyorken siyasete girişi ile barajlara önem vermesiyle bilindi ve doğrudan altyapıyı ilgilendiren sorunlar ile uğraştı. Bu yüzden “Barajlar Kralı” diye anılmaya başlandı.

Siyaset hayatında muhalifleri tarafından küçüklüğündeki çobanlık tecrübesinden dolayı “Çoban Sülü”, şapka kanununa itimatından dolayı “Şapka”, danışılan kişi olması itibariyle “Bir bilen” lakapları ile anılmış olmakla birlikte en bilinen lakabı tabi ki “Baba” ismiydi.



KİM NE DERSE BENDEN BEŞ FAZLASI
Seçim vaatleri siyasi geçmişimizde ayrıca bir çalışmanın konusu olmakla birlikte Süleyman Demirel için de vazgeçilmez bir propaganda unsuruydu. 1991 yılı genel seçimlerinde seçim vaadi olarak kıvrak bir zekanın ürünü sayılabilecek bir söylemde bulunur ve tütün üreticilerine “Kim ne veriyorsa ben 5 fazlasını veriyorum.” diyerek bütün siyasetçilerin vaatlerini geçersiz kılmıştı.

Seçim sonunda sözünde duran Demirel tütün alımlarını devlet eliyle yaptıktan sonra stokta biriken tütünleri açık arazide yakarak hem vaadini yerine getirmiş olmuştu hem de devleti büyük bir zarara sokmuştu. Ancak altyapıda sürekli olarak hizmet üretmesi ile bilinen Demirel, Boğaziçi Köprüsü’nün projesinin sahibi olmakla birlikte açılışını da kendi döneminde yapmıştı. Bunun yanında Ereğli Demir-Çelik İşletmeleri yatırımının yanında Keban Barajı’nda da Demirel’in imzası vardı. Birçok projede, ihtisasına sahip olduğu inşaat mühendisliğinin nimetlerinden çokça yararlanarak siyasi arenada bunu kendi lehine çeviren nadir politikacılardan biri oldu.



EHLİYETİ OLMADIĞINA KİM İNANIR?
Bir mühendis olan Süleyman Demirel İTÜ’den 3.99 not ortalaması ile mezun olan az kişiden biriydi. Mekanik ile arası iyi olan Demirel çoğu projeyi kendi çizerek kendi döneminde hayata geçirmişti. Buna rağmen Süleyman Demirel hayatı boyunca otomobil kullanmak için ehliyete hiç sahip olmadı ve aracını en mecbur kaldığı durumlarda 17 yaşında Isparta’da tanışıp hayatını beraber sürdürdüğü uzun yol arkadaşı ve eşi Nazmiye Demirel kullandı.

MAĞDUR MU MAĞRUR MU?
Cumhuriyet kuşağı olarak bilinen 1920 yılı sonrasında doğan Demirel köy hayatını eğitimi ile sürdürüp kendisine ulaşılması zor bir kariyer hazırlamıştı. Siyasete girmeye niyet ettiği ilk dönemde 1962 yılında Adalet Partisi ile sahalara inmiş ancak 20 Mayıs 1963 yılında gerçekleşen ayaklanmada parti merkezine saldırı olduğunda muhalefete göre “şapkasını alıp kaçmıştı.” Toplam siyasi hayatı boyunca 2 darbe ile doğrudan alaşağı edilmiş, koalisyon hükümetleri arasında var olmaya çalışırken birçok kez asker baskısına maruz kalmıştı.

Buna rağmen ülke içinde yaşamının sonuna kadar tam anlamıyla açıklanamayan teşkilatlı bir istihbarat ağına sahip olan Demirel, görevde olduğu dönemde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılmasını onaylamış, Madımak dahil olmak üzere birçok infiale sebep olan olayın içinde önemli kararlar almış ve keskin düzenlemelerin mimarı olmuştu. Sevenlerine göre Süleyman halktan biriydi. Ancak dönemin sıkıntılarına maruz kalanlar onu en çok da soy ismi ile andılar.




SİYASETTE USTA-ÇIRAK İLİŞKİSİ;
DEMİREL’DEN ÖZAL’A
Demirel çoğu araştırmaya göre sürekli olarak pragmatist bir muhafazakar olarak ifade edilir. Bu yönelimi onun içinde yaşadığı soğuk savaş döneminin mecburiyetlerinin de bir sonucu olarak yorumlanabilir. Sürekli olarak sonuç odaklı tavır alışı ve siyasi üslubunu en vahim durumlarda bile muhafaza edişi onu diğer siyasetçiler arasından ayıran en önemli özelliğiydi. Ekonomik olarak ise soğuk savaş döneminin kafa karışıklıkları arasında çoğu kez altyapı ile ilgilenip işçi-işveren sorunlarının oluşturduğu gündem ile meşgul oldu. Ancak 1980 yılının sonlarına doğru hem toplumsal düzenin alaşağı olması hem de ekonominin bir hayli kötüye gitmesi sonucunda alınan 24 Ocak kararları neticesinde Devlet Planlama Teşkilatı’nın başına Turgut Özal’ı geçirdi.
Bu, aynı zamanda yeni bir ekonomik modelin yürürlüğe girişi ve siyasete Özal gibi bir ismin göz kırpması anlamına da geliyordu.

NEV-İ ŞAHSINA MÜNHASIR BİR SİYASİ FİGÜR
Asıl adı Sami Süleyman Gündoğdu Demirel olan Fötür şapkalı, Baba Süleyman, Postmodern darbesi olarak yorumlanan 28 Şubat Sürecinde de en ön sıralardaydı ve hükümet–ordu müzakerelerinde eski sınıf arkadaşı olan Necmettin Erbakan ile ayakta kalma yarışı veriyordu. Türkiye'de en çok imam-hatip okulunun onun zamanında açılması ve tesettürlü insanlar için '' Arabistan'a gitsinler'' ifadesi gibi iki zıt mesele yan yana koyulunca 28 Şubat'taki tavrını anlamak oldukça güçtür.

(Bu Yazıda Beyaz Tarih İsimli Web Portaldan Alıntılar Yapılmıştır)

HABERE YORUM KAT
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.