Sancılı Bir Süreçten Geçiyoruz

Isparta-Burdur Tabip Odası Başkanı Doç. Dr. İlker Büyükyavuz, Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinin sorunları ile ilgili basın açıklamasında bulundu.

Yayınlanma:
Sancılı Bir Süreçten Geçiyoruz

“Sancılı bir süreçten geçiyoruz” Isparta-Burdur Tabip Odası Başkanı Doç. Dr. İlker Büyükyavuz, Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinin sorunları ile ilgili basın açıklamasında bulundu.

Başkan Büyükyavuz, birinci basamak sağlık hizmetleri yerini aile hekimliği sistemine devrederken, personel sorunu, altyapı sorunu, aile hekimlerinin yaşanan sürecin belirsizlikleri ve her gün çıkarılan yönetmeliklerle bunaltılmaları ile sancılı bir süreçten geçilmektedir dedi.

Büyükyavuz açıklamasını ise şöyle, “17 Aralık 2010 tarihinde başlayan eylem takvimimiz 14 Mart 2011 tarihine kadar sürecek. Bu takvim içerisinde 12 Ocak 2011 günü Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinin sorunlarından söz edeceğimiz bir gün. Bu günün 12 Ocak olması rastlantısal değil elbette. Bundan 50 yıl önce, ülkemizin sağlık örgütlenmesi açısından önemli bir aşama olan 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun, dönemin Milli Birlik Komitesi’nce kabul edilişinden bir hafta sonra 12 Ocak 1961 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmıştı. Sosyalleştirmenin ellinci yılını sevgi ve saygıyla kutluyoruz. Piyasacı bir sağlık sistemine doğru ilerlediğimiz şu günlerde başta yasanın şekillendiricisi olan Prof. Dr. Nusret Fişek olmak üzere katkı verenleri ve emeği geçenleri saygıyla anıyoruz. 1961 yılında “sosyalizasyon modeli” olarak adlandırılan ve sağlık hizmetlerinin sosyalleşmesi anlamını taşıyan sistem aslında Ülkemiz için bir dönüm noktasıdır.

Bu sistemin içerisinde:
1. Basamaklandırılmış sağlık sistemi
2. Bölge ve nüfus tabanlı hizmet
3. Koruyucu, iyileştirici ve esenlendirici sağlık hizmetlerinin bir bütün halinde sunulması
4. Geniş sağlık ekibi ile verilen hizmet
5. Basamaklar arası geri bildirimi de içeren sevk sistemi
6. Ücretsiz ve çağdaş sağlık hizmeti bulunmaktadır.

Ancak bu sistem özellikle 1980’li yıllarda başlayan neoliberal sağlık politikalarıyla çökertilmiştir. Bu politikalar içerisinde özellikle 1990’lı yıllardan itibaren özel sağlık sektörü teşvik edilerek tedavi edici hizmet kanalına monte edilmiş, ancak devlet koruyucu hizmetlerden ve birinci basamak hizmetlerinden sistemli bir şekilde elini çekmiştir. Bu süreçte birinci basamağa yapılan yatırımlar yavaşlatılmış yada durdurulmuş, koruyucu hizmetlere ayrılan bütçe belirgin bir şekilde azaltılmıştır. Öyle ki bu dönemde sağlık ocakları binalarının telefon, elektrik, su, ambulans benzin faturaları devlet tarafından ödenmez olmuş, ocaklar kendi kurdukları dernekler yada vakıf makbuzları ile “bağış” toplayarak kamu sağlık hizmetlerini sürdürmeye zorlanmışlardır. Sağlık ocakları özellikle kentlerde altyapı sıkıntılarıyla baş başa bırakılarak çoğaltılmıştır. Bu durum bugünkü aile hekimliğini de etkileyerek devam etmektedir. Ülkemizde birinci basamak sağlık hizmetlerinin güya çözümü olarak sunulan aile hekimliği sistemi bugün pek çok sorunla uğraşmaktadır. Birinci basamak sağlık hizmetleri yerini aile hekimliği sistemine devrederken, personel sorunu, altyapı sorunu, aile hekimlerinin yaşanan sürecin belirsizlikleri ve hergün çıkarılan yönetmeliklerle bunaltılmaları ile sancılı bir süreçten geçilmektedir.

Bugün İstanbul Tabip Odası verilerine göre uygulamanın başlangıcında Aile Sağlığı Birimi’nin %10’u doldurulamamıştır. İstanbul’da 25 yılı aşkın süredir uygulanan sağlık ocağı sisteminde kiralama, yerel yönetimlerin katkısı, vatandaş bağışları ile ancak 560 sağlık ocağı açılabilmişken, aile hekimliği sistemine geçiş ile birlikte 940 ASM (Aile Sağlık Merkezi) belirlenmiştir. Yıllardır ihtiyaç duyulan sağlık ocaklarını sayı ve kalite bakımından geliştirmeyen hükümetler ve bu günkü hükümet Aile Hekimlerinden kendi kiralayacakları binalarla açığı kapattırmaya çalışmaktadır. Biliyorsunuz ASM’ler fiziksel özelliklerine göre A,B,C,D olarak sınıflandırılmaktadır. Bu kriterlere göre şu anda A gurubu ASM ye rastlanmamıştır.

Yine uygulanan sağlık politikaları ile birinci basamak hekimleri, muhasebe, defter tutma, fatura toplama, katsayılar ve çarpanlarla gelir hesaplama gibi işletmecilik işlerini yürütürken aynı zamanda koruma, tanı, tedavi ve rehabilitasyon gibi hizmetleri de yürütmek zorundadırlar. Dolayısıyla derhal Tıp Fakülteleri eğitim-öğretim müfredatına işletme dersleri de eklenmelidir. Son düzenlemelerle “entegre sağlık hizmeti” adı altında Bakanlıkça belirlenecek yerlerde, bünyesinde koruyucu sağlık hizmetleri, acil sağlık hizmetleri, muayene, tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri, doğum, ana çocuk sağlığı hizmetleri, ayakta ve yatarak tıbbî ve cerrahî müdahale ile çevre sağlığı, adlî tabiplik ve ağız diş sağlığı hizmetleri gibi hizmetlerin de verildiği, birinci basamak sağlık hizmetlerini yoğunlukla yürütmek üzere tasarlanmış sağlık hizmeti” olarak tanımlanmaktadır.

Tanımda yer alan hizmetler düşünüldüğünde, sağlık ocağı-hastane karışımı bir sağlık kurumu olacak böyle bir yapıya ve böyle bir entegrasyona ihtiyaç var ise o zaman “neden sağlık ocakları kaldırıldı” sorusu akla gelmektedir. Ayrıca akla gelen ikinci bir soru da, “sağlık ocakları yeterince işlevsel çalıştırılamıyor ve entegrasyon zaten eksik kalıyorken ne değişti de bu yeni yapıyla entegrasyon sağlanacak” sorusu olmaktadır. Tabi gerek “Aile Hekimliği Sistemi” gerekse “entegre sağlık hizmeti sistemi” olsun bütün bu yaratılan sistemlerin koruyucu sağlık hizmetlerini aksatacağı açıktır. İlginç bir konu da yeni yönetmeliğe göre acil tıp teknisyenlerinin görev tanımı ve statüsü bireye yönelik koruyucu hekimliği hekimlerle birlikte yürüten “aile sağlık elamanı” olarak değiştirilmiştir, başka bir deyişle araya sıkıştırılmıştır.

Ayrıca “aile sağlığı elemanlığı” kavramı ile hemşirelik, ebelik, sağlık memurluğu gibi sağlık meslek gruplarının mesleksel özellikleri yok sayılmaktadır. Sağlık Bakanı bakılan hasta sayısıyla övünürken aslında tedavi edici sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve sağlık hizmetlerinin maliyetinin arttırılması vurgusu dikkat çekmektedir. Bu anlayış ve sistemin ise koruyucu hekimlik ve koruyucu sağlık hizmetleri kavramlarını iteleyip ötelediği açıktır. Bunun yanında aile hekimliği sistemlerinin en önemli unsuru olan sevk sisteminin üç buçuk yıldır uygulanmıyor oluşu anlaşılır gibi değildir. Birinci basamakta çalışacak hekim sıkıntısı da yıllardır bu basamağa verilmeyen önemin, soğuklaştırmanın bir sonucudur.

Yürütülen yanlış politikalar ve istihdamlarla bugün acil servislerde çalışacak pratisyen hekim, hemşire ve personel bulunamamakta ve uzman hekimlere acillerde nöbet tutturulmaya çalışılmaktadır. Bu sistem içerisinde Sağlık Bakanlığı topluma ulaşılan değil hekim ve muayenehanesine ulaşan hasta üzerinden memnuniyeti değerlendirmektedir. Temel sağlık göstergelerine bakıldığında ise basit bir örnek olarak; 2006,2007 ve 2008 yılları için sırasıyla %98, %96 ve %97 olarak belirtilen kızamık aşılama verileri 2009 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması’nda (TNSA) 15-26 çocuklarda %89.3 olarak verilmektedir. Ayrıca Sağlık Bakanlığı, “aile hekimliği sisteminin finanssal sürdürülebilirliğin olduğu görüldüğünden tüm ülkeye yaygınlaştırılmasına karar verilmiştir” demektedir. Bu karar hangi kriterlere göre verilmiştir? Aile hekimliği sisteminin ülke geneline yaygınlaştırılması için ne kadar dış kredi alınmıştır? Bugüne kadar sistemin maliyeti ne kadardır?

Sağlık çalışanları arasında yaratılan ücret farklılıklarının giderilmesi düşünülmekte midir? Elbette sistem içerisinde bunları da sorgulamak gerekmektedir. Açıkça görülmektedir ki Sağlık Bakanlığı hizmet sunumundan çekilmektedir. Birinci basamak sağlık hizmetleri taşeronlaştırılmaktadır. Piyasalaşma, rekabet, müşteri memnuniyeti gibi neoliberal politikaların sembolü olan kavramlar sağlık sisteminin içine yerleşmiş ve sistemi kemirmeye devam etmektedir. Hayatın her alanında yaşanan toplumsal eşitsizlikler, birinci basamak sağlık hizmetlerine de yansımaktadır. Bütün bu sorunların çözümü ise piyasalaşma ile değil eşitlikçi ve kamucu bir sosyalleştirme yöntemlerini kullanan sağlık sistemiyle mümkündür. Bu sistemi oluşturmak için toplumun her kesimi çaba göstermeli ve mücadele etmelidir. Çünkü oluşturulmaya çalışılan piyasalaşmış sistem acımasızdır ve toplumun her kesimini etkileyebilecek riskleri de beraberinde taşımaktadır” diye konuştu.

HABERE YORUM KAT
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.