Yalvaç’ta Milyonlarca Yıl Önce Fil ve Gergedan Yaşamış
Arkeolog Ercan Kafafçı: “Tarih öncesi çağlarda Yalvaç ve çevresinde, bugün ancak Afrika kıtasındaki ülkelerde görülen “Fil”ler ve “Gergedan”lar yaşamış. Bu da bize Yalvaç’ın tarihi ve bitki örtüsü anlamındaki zenginliğinin tarih öncesi çağlarda da devam e
Arkeolog Ercan Kafafçı: “Tarih öncesi çağlarda Yalvaç ve çevresinde, bugün ancak Afrika kıtasındaki ülkelerde görülen “Fil”ler ve “Gergedan”lar yaşamış. Bu da bize Yalvaç’ın tarihi ve bitki örtüsü anlamındaki zenginliğinin tarih öncesi çağlarda da devam ettiğini gösteriyor” dedi.
Başarılı Arkeolog Ercan Kafafçı: “Yalvaç’ın zengin tarihi, “Tarih Öncesi Çağ”lardan başlıyor. Nedir “Tarih Öncesi Çağ”; basit bir tanımla “yazı”nın bulunmasından önceki çağlar tarih öncesi çağ olarak tanımlanır. Yazı M.Ö. 3 binlerde keşfedilmiş olmasına rağmen Yalvaç’ta ki bu hayvanların yaşadığı zamanlar günümüzden çok ama çok eskiye, 7 – 8 milyon yıl öncesine gider. Kentin, milyonlarca yıl öncesinde bitki örtüsü bakımından zenginliği ve yoğunluğu bu tür hayvanları besleyecek boyutta olmalı ki bu hayvanlar burada yaşam ortamı bulmuşlar.
Fauna elemanları yörenin o dönemde step ve açık savan elemanlarının egemen olduğu bir ortamın varlığını da yansıtır. Kim bilir belki de kazı ve araştırmalar devam etseydi fil ve gergedanlardan önce yaşamış “Dinozor” fosilleri de bulunacaktı. Tıpkı, yüzey araştırmaları dışında bir çalışma yapılmamış çok sayıdaki höyüklerde kazı çalışması başlatılsa, Urfa’daki Göbekli Tepe’nin bir eşi de Yalvaç’ta ortaya çıkarılacak.
Yalvaç’a on iki kilometre mesafedeki Tokmacık kasabası yakınlarında bulunan fosil alanında ortaya çıkarılan kemiklerden, Yalvaç çevresinde, bugün Afrika kıtasındaki ülkelerde yaşayan Fil ve Gergedanların yaşadığını anlıyoruz. Bu iki tür hayvanın yanı sıra, günümüzde de yaşam alanı bulan atlara ve geyik türlerine ait iskeletlere ve kemiklere de rastlanmış. Söz konusu hayvanlara ait kemikleri bugün Yalvaç Müzesi’nde görebilirsiniz. Milyonlarca yıl öncesinde yaşamış bu tür hayvan kemiklerini görmek ziyaretçiler için bir ayrıcalık. Ülkemizdeki müzeler içinde bu tür bir sergiye sahip müzeler sanırım iki elin parmaklarını geçmez.
Bölgede, Süleyman Demirel Üniversitesi Jeoloji Bölümü öğretim üyeleri tarafından yapılan çalışmalarda, Tokmacık kasabasının doğusunda yer alan Güztepe mevkiinde yoğun bir memeli faunası tespit edilmiş. 1994 yılında öğrencilerden oluşan bir ekip tarafından gerçekleştirilen kazı ve araştırmalarda Güztepe mevkiinde çok zengin fosiller ortaya çıkarılmış. Bugün Yalvaç Müzesi’ndeki fosiller bu çalışmalar sonucu ortaya çıkarılan kemikler. Ama maalesef bu önemli keşfin devamı getirilememiş. Farklı memeli fosillerinin bir aradalığı, mevsimsel sellenmeler sonucu, fosillerin akarsu ortam enerjisinin azaldığı durumlarda çökeldiğini yansıtır. Fosiller mercekler şeklinde depolanmıştır. Fosillerin bir kısmı (ceratotherium neumayri-gergedan kafatası gibi) in situ (orijinal yerinde) olarak, bir kısmı tek tek parçalar halinde bulunmuştur.
Yalvaç’ın sahip olduğu ve çoğu kentten ayrılan zengin geçmişi mutlaka bilimsel araştırmalarla ortaya çıkarılmalı. Nasıl “Pisidia Antiokheia” antik kentinde ve “Men Kutsal Alanı”nda bilimsel kazı ve araştırmalar yapılıyorsa, Yalvaç ve çevresinde tespit edilen yirmiye yakın höyükte ve yazının konusu olan fosil alanında da bilimsel ekipler tarafından mutlaka en kısa sürede kazı ve araştırmalar başlatılmalıdır” dedi.